- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
Aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) partisi 15,9 oy oranıyla 2. sırada yer alarak sosyal demokrat Şansölye Olaf Scholz’un partisini geride bırakması ülkede ciddi tartışmaları beraberinde getirdi. AP seçimleri sonucuyla ülkeyi yöneten partinin lideri 3. parti konumuna düştü. Hristiyan demokrat partiler 1. sırada yer alırken, 2. sırayı aşırı sağ parti devraldı.
Avrupa Parlamentosu seçimleri, Almanya’da seçmen davranışı baz aldığında sağ ve aşırı sağ politik önerilere olan ilgiyi ortaya koyuyor.
Peki, kuruluş amacı olarak AB sınırları içinde barışı tesis etmek olan bir birliğin, Parlamentosuna aşırı sağcı temsilciler göndermesi varlık amacını tartışma konusu haline getirebilir mi? AB ve neoliberal karşıtı politikalarla propagandasını sürdüren aşırı sağ partilerin arkasına aldığı rüzgar merkez sağ ve merkez solda yer alan partilerin popülist söylemlerle hareket etmesine sebep olur mu?
Almanya’da partiler AP seçimlerinde nasıl performans sergiledi?
9 Haziran akşamı, Alman siyasetinde yeni bir sayfanın açılışına tanıklık etti. 2021’de birinci parti olan SPD, 2024 AP seçimlerinde üçüncü sıraya geriledi. 2021’de ikinci sıradaki CDU, 2024 seçimlerinde birinci parti konumuna yükseldi. 2021’de dördüncü parti olan AfD ise en fazla oy alan ikinci parti konumuna yükseldi.
Aşırı sağ parti olarak tanımlanan Almanya için Alternatif (AfD) partisinin ikinci sırada yer alarak Şansölye Olaf Scholz’un partisi Sosyal Demokrat Parti (SPD)’yi geride bırakması, ülkede ciddi tartışmaları da beraberinde getirdi.
Hangi parti hangi eyalette önde?
Almanya’nın doğu eyaletlerinde AfD’nin, diğer eyaletlerde ise Hristiyan Demokratların birinci parti olarak seçimlerde galip geldiği görülüyor. Ancak bu sonucun arkasında hem tarihi hem ekonomik sebepler yatıyor.
Seçime etki eden ilk miras: Ekonomik tarih
Tarihi sebeplere baktığımızda iki önemli mirasla karşı karşıyayız. İlk miras, Almanya’nın ekonomik tarihinde yatıyor. 1834’te kurulan Alman Gümrük Birliği Zollverein’in ilk sınırlarıyla AfD’nin birinci olduğu eyaletler bire bir örtüşüyor. Prusya Krallığı tarafından kurulan bu birliğin 1871’de Alman Reich’ının kuruluşuna giden süreci başlatması, Alman halkının bilinçaltında hala canlı. Nitekim, Zollverein’in Almanya’da ulusal bilinci keskinleştirdiği de bilinen bir gerçek.
İkinci miras: Soğuk Savaş
Bu miraslardan ikincisi ise, siyasi tarihin yakın geçmişinde yer alan Soğuk Savaş mirası. AfD’nin birinci parti olduğu eyaletlerler, (Mecklenburg-Vorpommern, Brandeburg, Sachsen-Anhalt, Thüringen) Soğuk Savaş döneminde Doğu Almanya sınırları içerisinde kalan eyaletler. Bu eyaletlerdeyse merkezi sosyalist ekonomi anlayışının getirdiği imkanlara hala özlem duyuluyor. Hoşçakal Lenin (Good bye, Lenin) filminde de yansıtıldığı gibi, piyasa kapitalizmi anlayışının günümüzde dahi bu eyaletlerde Batı Almanya’daki eyaletlerde olduğu kadar benimsenmedi. Günümüzde Sovyet yönetime duyulan özlemin özel bir adı da var: Ostalgie. 2009’da Der Spiegel’in düzenlediği bir ankette Doğu Almanların yüzde Doğu Almanya’nın kötü yanlarından çok iyi yanları olduğunu belirtmiş; yüzde 49’u ise “bazı sorunlar vardı ama orada hayat güzeldi” yanıtı vermişlerdi.
Politika tekerrür ederken tarih de eder mi?
Spor etkinlikleri her zaman uluslararasılaşma madalyonunun iki yüzünü gösterir. Bunlardan birisi barışken diğeri de savaştır. Düzenlendikleri anda kaynaşma fırsatı sunarlarken, sona erdikleri anda ekonomik kaygıları da yanlarında sürüklerler.
Dümende Birleşik Krallığı’n olmadığı bir Avrupa Birliği gemisindeyse, kaptan köşkünde Fransa ve Almanya oturmakta. 1903’te Avrupa’da kaynaşmayı simgeleyen Fransa Bisiklet Turu (Tour de France) düzenlenmişken bugün de dünya milletlerini bir araya getiren 2024 Yaz Olimpiyatları Paris’te düzenleniyor.
Diğer yolcu Almanya’da da aynı durum var. 1936 Olimpiyatları, Hitler Almanyası ile Anglo-Sakson dünya arasında savaşsız bir rekabet imkanı sunmuşken Scholz Almanyası da 2024 Avrupa Futbol Şampiyonası’nda dostane bir çekişmeye ev sahipliği yapıyor.
Bu müsabakalar, etkinlik özelinde barışı teşvik etseler de organizasyonel külfetler ekonomik sıkıntıları da beraberinde getiriyor. 2008 Ekonomik Krizi’nin yapısal sorunlarını atlatamamış Fransa ve Almanya’da, aşırı sağcı kesimlerce ise bu müsabakaların ulus-devlete getirilen ekonomik yük olarak görüldüğü, AP seçimlerinde bir kez daha görüldü. Her iki etkinlik öncesinde de bazı kesimlerin düzenlediği geniş çaplı protestolar ve gösteriler belki de çalan çanların sesleri.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un seçim kararı almaya iten, Olaf Scholz’un sol koalisyonunu bu manada zayıf düşüren etmenler neoliberal politikalardan ulus devleti önceleyen politikalara doğru geçişin AB’li seçmen nazarında gösterdiği ihtiyaç. Olaf Scholz’un sol koalisyonu bunu ne kadar başarabilir tartışma konusuyken, “Melonili İtalya bu değişime birçok anlamda hazır görünüyor mu?” sorusuna bir sonraki yazımızda değineceğiz.