- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
‘’Büyük ve korkunç bir kaledir. 300 demir kapısı, dev gibi gardiyanları, kolları demir parmaklıklara bağlı ve her birinin bıyığından 10 adam asılır nice azılı mahkûmları vardır. Burçlarında gardiyanlar ejderha gibi dolaşır. Tanrı korusun, oradan değil mahkûm kaçırtmak, kuş bile uçurtmazlar.’’
Evliya Çelebi seyahatnamesinde böyle bahsetmiştir bu zindandan.
Üç yanı deniz olan ve tarihî Sinop Kalesi duvarlarının içerisinde yer alan kale, yaklaşık 4.000 yıl önce yapılmıştır. Yunanlar, Pontus, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlılar kendi dönemlerinde kaleyi korumuş ve güçlendirmişlerdir. İç kalenin zindan olarak kullanılması ise 1887 yılında olmuştur. Sinop mutasarrıfı Veysel Paşa yeni binalarla birlikte bir de hamam eklemiştir. 1939 yılında çocuk hapishanesi olarak kullanılmak üzere bir bina daha yapılmıştır (çocuk ıslahevi).
‘’Anadolu’nun Alcatraz’ı’’ veya ‘’Giren, çıkamaz’’ diye adlandırılan cezaevi birçok olay ve kişilere tanık olmuştur. İçinde Refik Halit Karay, Mustafa Suphi, Ahmet Bedevi Kuran, Burhan Felek, Osman Cemal Kaygılı, Osman Deniz gibi birçok gazeteci ve siyasetçinin yattığı cezaevinin en ünlü konuğu ise Sabahattin Ali’dir. Burada kaldığı süre içerisinde Sinop Cezaevi ile ilgili birçok şiir ve öykü kaleme almıştır. Yazılarında bir taraftan oradaki fiziksel koşulların olumsuzluğundan, cezaevinde yaşanan sorunlardan ve yaşam zorluklarından bahsederken bir taraftan da mahkûmların özgürlüğe olan özlemlerini anlatır.
Sabahattin Ali ‘’Duvar’’ adlı öyküsünde şöyle yazar:
‘’Uzun zamanlar deniz kenarında ve surlar içindeki bir hapishanede kaldım. Kalın duvarlara vuran suların sesi taş odalarda çınlar ve uzak yolculuklara çağırırdı. Tüylerinden sular damlayarak surların arkasında yükseliveren deniz kuşları demir parmaklıklara hayretle gözlerini kırparak bakarlar ve hemen uzaklaşırlardı.
Benim kaldığım hapishanede her şey, her ses, hürriyeti gözlerin önüne kadar getirmek, sonra birdenbire çekip götürmek için yapılmış gibiydi.’’
‘’Aldırma Gönül’’ ü yazdığında da Sinop Cezaevi’ndeymiş Sabahattin Ali. Düşünsenize şair denizi duyabiliyor, koklayabiliyor ama göremiyor. İşte bu satırları yazıyor sonra:
Dışarda deli dalgalar
Gelip duvarları yalar
Seni bu sesler oyalar
Aldırma gönül aldırma…