- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
Yüzeyinin yosun tabakasıyla kaplanmasıyla, kıyısına vuran ölü deniz canlılarıyla, suyunda görülen renk değişimleriyle sık sık gündeme geliyor Küçükçekmece Lagünü.
İstanbul’un cennet köşelerinden biri olması gerekirken yıllardır kirlilikle mücadele ediyor.
Yapılan çalışmalara ve alınan bazı önlemlere rağmen kirlilik ne yazık ki etkisini sürdürmeye devam ediyor. Bu durum lagün içindeki ve çevresindeki yaşam için birçok yönden tehlike demek.
Küçükçekmece Lagünü yok olmaya yüz tutmuşken uzun zamandır bölgede çalışmalar yapan İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Meriç Albay ile gelinen son durumu konuştuk. Kirliliğin boyutu hangi seviyeye ulaştı? Barındırdığı riskler neler? Prof. Dr. Albay TRT Haber’e anlattı.
Bizim ölçümlerimize göre lagünün derinliği 18 metreden biraz fazla. Önceden 10 metre diyorduk ama artık lagünde 7 metreden sonra neredeyse hayat yok. 7 metreden sonra oksijen kritik seviyenin altında. Oksijen zaman zaman 5-6 metreden sonra canlı yaşamı için kritik seviyenin altına düşüyor.
Prof. Dr. Meriç Albay
Küçükçekmece Lagünü nasıl kirlendi?
16 kilometrekare yüz ölçüme sahip Küçükçekmece Lagünü, İstanbul’un metropol alanı içinde kalan en önemli su kaynağı. Küçükçekmece, Avcılar, Bakırköy ve Başakşehir ilçeleri arasında yer alıyor.
Kentin içinde olması kirliliğe maruz kalmasının da başlıca nedeni. 1930’lu yıllarda bölgede sadece bine yakın bir nüfusun olduğunu söylüyor Prof. Dr. Albay. Şimdilerde ise 2 milyona yakın kişinin yaşadığını vurguluyor.
“Hem endüstriyel hem evsel, zaman zaman da tarımsal kirletici baskısını görebiliyoruz. Nüfusun çok hızlı artmasıyla nüfus baskısı, sanayi tesislerinin getirdiği atıklar lagünün hızla yok olmasına neden olmuş. Atıklar uzun yıllardan beri dipte aşırı miktarlarda birikmiş.”
“Kirlilik anlamında yok yok”
Biriken kirlilik günümüze kadar gelmiş vaziyette. Prof. Dr. Albay, yaptıkları analizlerde farklı kaynaklardan gelen birçok kirleticiyi tespit ettiklerini ifade ediyor. “Yaptığımız ölçümlerde ‘yok yok’ demek daha doğru olur” diyor.
“Küçükçekmece Lagünü, maalesef yıllarca atık deposu olarak kullanılan bir alan haline gelmiş. Hatta uzun yıllar önce Başakşehir’in evsel atıkları bile lagün üzerinde baskı yaratmış.
Lagünde yaptığımız ölçümlerde bir anoksik gaz olan hidrojen sülfür miktarı oldukça yüksek değerlere ulaştığını gördük. Ne yazık ki bu anoksik gaz sürekli artmaya devam ediyor. Hidrojen sülfürün yüzeye doğru yaklaşması lagünün ekolojisi ve biyoçeşitliliğin devamlılığı için büyük tehdit içeriyor.
Yapılan diğer ölçümlerde lagünde halk sağlığını tehdit eder konsantrasyon ve miktarlarda mikrobiyolojik, ağır metal, pestisit ve PAH kirliliği de tespit edilmiş durumda.”
1950’lerde yaklaşık 30 tona yakın balık avlanıyormuş buradan. Şu anda bazı balıkları görebilmeye çalışıyoruz. 20’ye yakın türün olduğu lagünde kirlilik nedeniyle 2-3 tür kaldı.
Prof. Dr. Albay, lagün dibindeki kirliliğe ilişkin yaptıkları bir çalışmadan da bahsediyor. “Dışarıdan bir gram atık gelmese bile dipte birikenler 30 yıla yakın burayı kirletmeye devam edecek gibi gözüküyor. Üstelik sürekli suya azot-fosfor salınımı devam ediyor. Yani bir taraftan biz dışarıdan kirletiyoruz diğer taraftan da dipte biriken azot-fosfor gibi besin tuzları suyu beslemeye devam ediyor” diyor.
18 metrelik lagünde 7 metreden sonra oksijen yok gibi
Prof. Dr. Meriç Albay, kirliliğin gün geçtikçe daha korkutucu boyutlara ulaştığını çarpıcı bir örnekle anlatıyor.
“Bizim ölçümlerimize göre lagünün derinliği 18 metreden biraz fazla. Önceden 10 metre diyorduk ama artık lagünde 7 metreden sonra neredeyse hayat yok. 7 metreden sonra oksijen kritik seviyenin altında. Oksijen zaman zaman 5-6 metreden sonra canlı yaşamı için kritik seviyenin altına düşüyor.
Kritik seviyeden şunu kastediyorum. Zaman zaman sudaki çözünmüş oksijen değeri litrede 5-6 mg’nin altına düşüyor. Hatta bazı zamanlarda daha da kötüleşiyor. Şimdi bir düşünün 18 metrelik bir yerde sadece canlılık açısından üstteki 5 metreyi kullanacaksınız. Bu alt tarafların çöl olması, hayatın olmaması ve sürekli yükselen bir oksijensiz tabaka var demek.”
Lagünde biyoçeşitlilik yok olmak üzere
Genelde göl olarak bilinse de bu su kaynağının aslında bir lagün olduğunun altını çiziyor Albay. “Bir taraftan deniz suyuyla bir taraftan tatlı su ile besleniyor” diyerek biyoçeşitlilik bakımından oldukça zengin olduğuna vurgu yapıyor.
“Birçok balığın gün içinde kullandığı, bazılarının yumurtladığı ürediği bir alan. 1950’lerde yaklaşık 30 tona yakın balık avlanıyormuş buradan. Şu anda bazı balıkları görebilmeye çalışıyoruz.
20’ye yakın türün olduğu lagünde kirlilik nedeniyle 2-3 tür kaldı. Kaya balıkları, sazan, kefal gibi türler. Bazı balık türleri de Marmara Denizi’nden zaman zaman girip çıkıyorlar. Lagünde neredeyse balık kalmadı desek daha doğrudur.”
Buranın gerçekten bir mikrop yuvası olduğunu, ciddi bir şekilde restore edilmesi gerektiğini artık anlamamız lazım. Restore edilirse 5-10 yıl arasında kendine geleceğine, biyoçeşitliliğinin tekrar zenginleşeceğine, su sporlarının yapılabileceğine inanıyorum.
Sadece su canlıları için değil kuşlar için de hayati öneme sahip bir sulak alan Küçükçekmece Lagünü.
Göç rotasında olduğundan çok sayıda kuşun dinlenme noktası aynı zamanda da. “Göçmen kuşlar bu alanları kullanarak beslenir. Ama toksik beslenmelerden dolayı ya ölüyorlar ya da beslenemeden uçup gidiyorlar” diyor Albay.
Lagünde tutulan balık tüketilmemeli
Gelelim insan sağlığı boyutuna… Prof. Dr. Meriç Albay, bu konuda da önemli uyarılarda bulunuyor.
“Olmaması gereken düzeyde koli basili var. Patojenler oldukça yüksek ve insan sağlığını gerçekten tehdit eder boyutta. Zaman zaman toksik alg artışları oluyor. Bunlar karaciğer kanserini tetikleyen algler. Ağır metal de çok yüksek.”
Bu noktada lagünde yapılan kaçak balıkçılık faaliyetlerine dikkat çekiyor Albay. Özellikle kirliliğe dayanıklı olması nedeniyle kefal tüketiminin ciddi rahatsızlıklara neden olabileceğini söylüyor.
“Kefal balıkları kirleticilere daha dayanıklıdır. Eğer lagünden tutulan kefaller tüketiliyorsa bu halk sağlığı açısından büyük tehdit. Şu anda ölçtüğümüz ağır metallerden 5-6 tanesi olması gereken limitlerin oldukça üzerinde. Burada kaçak balık avcılığı ile ilgili kontrollerin daha da artırılması lazım.”
Lagünü besleyen dereler de verimsiz
Küçükçekmece Lagünü’ne akan 3 dere var. Bunlar; Nakkaşdere, Firuzköy Deresi ve Sazlıdere…
Sazlıdere içme suyu kaynağı haline getirildiğinden lagüne pek katkı sağlamadığını anlatıyor Prof. Dr. Albay. Bu da bazı sonuçlar doğuruyor.
“Nakkaşdere ve Firuzköy Deresi’nden neredeyse hiç su akmıyor. Zaman zaman Sazlıdere Barajı’ndan su bırakılıyor can suyu gibi ama o da yetmiyor. O kaynaklar kuruyunca şu anda bir tehlike daha başladı. Tatlı su kaynağı kesildiği için, denizle bağlantısı olduğundan, lagünde tuzluluk miktarı arttı.”
Küçükçekmece Lagünü kurtarılabilir mi?
Küçükçekmece Lagünü büyükşehir alanının içerisinde yer alması, B sınıfı sulak alan olması, kuş göçü rotasında bulunması, su kültürüne katkı yapabilecek potansiyelde olması nedeniyle oldukça önemli bir alan.
“Biz yıllarca burayı maalesef bir atık çukuru olarak görmüşüz” diye konuşan Prof. Dr. Albay, yine de umutlu. “Hiçbir şey geç değil” diyerek hızla restorasyon çalışmalarının başlatılması gerektiğini savunuyor.
“Buranın gerçekten bir mikrop yuvası olduğunu, ciddi bir şekilde restore edilmesi gerektiğini artık anlamamız lazım.
Restore edilirse 5-10 yıl arasında kendine geleceğine, biyoçeşitliliğinin tekrar zenginleşeceğine, su sporlarının yapılabileceğine inanıyorum. Burası müthiş bir alan olabilir. 3 derenin lagünle beraber restore edilip İstanbul’a kazandırılmasında fayda var.”